Ol Deyin Olsun Dengede Olmak

Ol Deyin Olsun Denge

Sağ beyin sol beyin bu etapta, davranış biçimimiz ve düşünme şeklimiz üzerinde fazlasıyla etkisi bulunan bir konudan sağ beyin ve sol beyin baskınlığından birkaç kelimeyle de olsa bahsetmeden geçmenin doğru olmayacağını düşündüm mantıklı mısınız duygusal mı gerçekçi misiniz hayalperest mi

 Dışa dönük müsünüz, içe dönük mü süreç odaklı mısınız, sonuç odaklı mı beyninizin hangi lobunu daha ağırlıklı olarak kullanma eğiliminde olduğunuz, düşünce ve davranış kalıplarınız üzerinde büyük etkiye sahip buna bağlı olarak da, kısaca sağ beyinli veya sol beyinli olarak adlandırılabiliyorsunuz.
Ol Deyin Olsun Dengede Olmak




















Enerji açısından bakarsak, bedenin sağ tarafı eril (maskülen) enerjiyi, sol tarafı ise dişil (feminen) enerjiyi temsil eder.boyundan yukarı geçildiğinde bu enerjiler çaprazlanır ve beynin sağ tarafı dişil, sol tarafı eril enerjiye dönüşür.yaşam biçimimizi etkilemesi bakımından ilgileneceğimiz kısım da bu.şimdi bir göz atalım ve bir liste yapalım sol beyinli kişilerin özellikleri dışa dönük sonuç odaklı

Sıcak Pratik Mantıklı Detay odaklı Verilerle yönlendirilen Kelime kullanımında ve dil konusunda beceri sahibi Anlamı kolay kavrayan Onaylayan Kalıpları fark eden Direktiflere uyan Matematik ve fenle ilgili Şimdiki zaman ve geçmişe ilgi duyan Zaman yönetiminde usta Gerçeklere güvenen

Strateji yaratan Sağ beyinli kişilerin özellikleri: İçe dönük Süreç odaklı Soğuk Sabırsız Yaratıcı düşünen Duyguları okuyabilen ve ifade edebilen Büyük resim odaklı Mecazları anlayan Hayal gücüyle yönlenen şayet öyle olursa ile de ilgilenen Beyin fırtınası yapan Semboller ve görselle ilgili Şimdiki zaman ve geleceğe ilgi duyan Felsefe ve dinle ilgili Anlamı kolayca kavrayan İnanan

Takdir eden 3-boyutlu algı sahibi olan Nesnelerin işlevini bilen Hayal gücüne güvenen Olasılıkları ortaya koyan Risk alan Bütünsel Beyin üzerine yaptığı araştırmalarla bilinen ve tüm yaşamını Brain Dominance Theory/ Beyin Baskınlığı Teorisi'ni öğrenme ve öğretme amacıyla kullanmaya adayan

Nedd Herrman, bunu insanların baskın düşünce yapısı seçimi olarak açıklıyor, ve kısa dönem ödüllere bizi daha çabuk ulaştırdığı için, bu baskın yanlarımızı daha fazla kullanmaya eğilimli olduğumuzu, kullana kullana da geliştirdiğimizi iddia ediyor.

Göreceli olarak daha zayıf yanlarımızın da geliştirilebileceğini ve böylece bütünsel beyine ulaşabileceğimizi söylüyor.aslında, ikisinin dengesi son derece önemli her türlü durumda, süreç de en az sonuç kadar önemlidir.

Vizyon sahibi olmanın yanı sıra, işçilerin maaşlarının verilmesi de gerekir.peki, beyin loblarımızı dengeye getirmek için ne yapabiliriz şayet sağ elimizi kullanan biriysek, sol elimizi kullanmak için mümkün mertebe fırsat yaratabiliriz.saçımızı veya dişimizi sol elle fırçalamak çok da zor olmasa gerek. tenceredeki yemeği sol elle karıştırmak veya bir kitabın sayfalarını sol elle çevirmek de her an yapabileceğimiz hareketler. (Solaksak da, tam tersi.) Meditasyon deyince, insanlar tedirgin

Olabiliyorlar, isimlendirmeden şöyle söyleyeyim. Şayet 5-10 dakika vakit ayırabilirseniz, sağ elinizi başınızın sağ tarafından hemen alnınızın üzerinden başınızı tutacak şekilde, sol elinizi de aynı şekilde sol tarafa koyarsanız ve tercihen hafif bir müzik eşliğinde sakince durursanız, bileşik kaplar ilkesi gereği sağ ve sol beyin lobunuzun enerjileri dengeye gelir. Sağ beyinli mi sol beyinli mi olduğunuza karar veremediniz mi?

Enerji konusuna girmişken size çakralarınızı da aynı prensibi kullanarak nasıl dengeleyeceğinizi söylemeden geçmeyeyim. Çakra konusuna detaylı girmeyip, en azından yerlerini bildiğinizi veya google'layarak bulabileceğinizi varsayıyorum. Aşağıdaki resim de belki biraz yardımcı olur. Çok kısa ve basitçe:

Birinci çakra kök çakra, bacaklarımızın tam arasında aşağıya doğru açılan enerji girişi. İkinci çakra cinsel çakra, düşük belli pantalonların düğmesinin olduğu yere denk geliyor. Üçüncü çakra solar plexus (güneş sinir ağı), göbek deliğimizin üç barmak üstü. Dördüncü çakra kalp çakrası, göğüslerin ortasına, iman tahtası da denilen yere denk geliyor

Beşinci çakra boğaz çakrası, boğazın başlangıcında ortada. Altıncı çakra üçüncü göz, iki kaşın arasında bir parmak yukarıda. Yedinci çakra taç çakra, çocuklarda bıngıldak denilen başın üzerinde yukarı doğru açılan enerji girişi. Daha iyi anlamanız için şöyle bir imaj da yararlı olabilir

Duygular da çakralarla bağlantılı olduğu için, zaman zaman enerji girişlerinde tıkanmalar, daralmalar oluşturabiliyor. Anodea Judith, "Eastern Body, Western Mind/ Doğulu Beden Batılı Zihin" kitabında bunlardan çakralarımızla ilgili haklarımızı elimizden alan şeytanlar olarak bahsediyor. Judith'e göre:

Korku "burada olma hakkımıza" saldırarak, birinci çakramızı zayıflatıyor. Suçluluk "hissetme hakkımıza" saldırarak ikinci çakramızı zayıflatıyor. Utanç "harekete geçme hakkımıza" saldırarak, üçüncü çakramızı zayıflatıyor. Keder "sevme ve sevilme hakkımıza" saldırarak, dördüncü çakramızı zayıflatıyor.

Yalanlar "gerçeği duyma ve söyleme hakkımıza" saldırarak, beşinci çakramızı zayıflatıyor. Hayal görme hakkımıza" saldırarak, altıncı çakramızı zayıflatıyor. Bağımlılık "bilme hakkımıza" saldırarak, yedinci çakramızı zayıflatıyor. Çakralarımızın yani enerji girişlerimizin biri bile tıkalı olsa dengede olamayız; dolayısyla bu şeytanları aklınızda bulundurun. Gelelim çakraları dengelemeye.

Çok basit olarak: Yedinci çakrayı çalışma dışı bırakarak, diğer altısını birbiriyle şöyle eşleştiriyoruz: 1 ile 6 2 ile 5 3 ile 4 Bir yukardan bir aşağıdan olarak düşünün. Aklınız karışırsa, veya sol beyinliyseniz, rakamların toplamı her defa 7 etmeli başlarken hafif bir müzik koymanızda fayda var. Tercihen bir yere uzanın ve elinizi birbiriyle eş olan çakralara koyun.

Hangi elin hangisinde olduğu fark etmez. 1 ile 6'yı yaparken cenin pozisyonunu alırsanız daha rahat olur. 2 ile 5'te de bir eliniz arkada ensenizde olabilir. (Çakralar iki yöne doğru da açılır.) Bu şekilde her pozisyonda 5 dakika civarında huzur içinde durmak dışında bir şey yapmanız gerekmiyor. Hayatınızda neleri dengelediğinizi merak ediyorsanız:

Kök Çakrayla (1.çakra) Üçüncü Göz (6.çakra) dengelendiğinde dünyevi olanla manevi olanı dengeliyorsunuz. Cinsel Çakrayla (2.çakra) Boğaz Çakrası (5.çakra) dengelendiğinde yarattıklarınızla ifade ettiklerinizi dengeliyorsunuz. Güneş Sinir Ağıyla (3.çakra) Kalp Çakra (4.çakra) dengelendiğinde ben ve biz kavramlarını dengeliyorsunuz, bu da kendinizi ve diğerlerini önemseme dengenizi düzeltiyor.

Kalp çakrası en önemli çakramız. Kalbimiz durduğunda ölürüz. Bu kadar basit. Daha öncesinden de hatırlayacağınız gibi, dileklerimizi gerçekleştirmemiz tamamen sevgiyle ilgiliydi. Kalp çakramız tıkalı olduğunda, bu sevgiyle bir sorunumuz olduğunu gösterir ve dileklerimizi rahatlıkla gerçekleştiremeyiz.

Kalbi sevgiyle dolu olan, kolaylıkla sevgi alış verişi yapabilen insanlar için dileklerini gerçekleştirmek de son derece kolaydır. Şimdi artık dileklerimizi gerçekleştirmek için çok daha dengeli bir şekilde yolumuza devam edebiliriz.

Ol Deyin Olsun Bölüm 5 


Ol Deyin Olsun Bölüm 5
İstememek arzu etmek, dilemek ve istemek benzer gibi dursalar da birbirinden çok farklı şeyler. Bir dondurmam olmasını arzu edebilirim. (Bu “olsa iyi olur” durumu) Bir dondurma dileyebilirim.bu inşallah olur” durumu bir dondurma isteyebilirim bu da bana bir dondurma ver durumu.

Bunların dışında bir de İSTEMEME durumu var ki, ben onu tesadüfen çocukluk anılarımın arasından bulup çıkarttım. İstememeyi bana annem öğretmiş meğer, ve bilmeden ne kadar büyük bir hediye vermiş bana. Biz geniş bir aileydik.

Annem babam ve kardeşimin yanı sıra anneannem ve annemin babaannesi, benim ona taktığım ve sonra tüm aile tarafından benimsenen adıyla “bababa”m da bizimle yaşardı. Bu kalabalığın içinde annem evin büyük kızı gibiydi. Hatta bu durum son yıllarda aramızda çok konu olmuştur. Ben ona ama sen de bana hiç bakmadın, bir gün bile benimle oynamadın” diye sitem ederim. O da bana ama hayatım, o kadar çok insan vardı ki, hep birileri ilgilenirdi seninle, hiç yalnız değildin ki” der.

Neyse, şimdi annemin nasıl farkında olmadan bana en değerli eğitimi verdiğini anlatayım size. Ama önce anneme küçük bir mesaj: “Anneciğim, artık sana neden benimle ilgilenmedin diye sitem etmeyeceğim, sen aslında kimsenin yapamayacağı şeyi yapmış, bana hayatta istediklerime kavuşmanın yolunu göstermişsin. Sağolasın.” Bazen istediklerimizin olmaması da en büyük hediye olabiliyor. Merak ettiniz değil mi, bir anne fark etmeden bu kadar değerli ne öğretebilir kızına diye.

Onun fark etmemesi bir yana, ben de kırk senedir fark etmemiştim. İyi ki şimdi ettim. Ben yaramaz olmamın yanı sıra, aynı zamanda söz de dinleyen bir çocuktum. Belki o zamanlar her çocuk öyleydi, bilmiyorum, ama ben bir kaş kalkmasının, bir göz işaretinin ne demek olduğunu hemen anlar ve direktife uyardım. Böyle bir terbiye içinde büyürken, sokakta oyuncak istemek, arsızlık yapmak ve

Tutturmak da söz konusu olamazdı tabi ki. Annem - büyük ihtimalle rahat etmek için - şöyle bir metod geliştirmişti. Bir oyuncakçı vitrininde veya başka bir yerde istediğim bir oyuncak gördüğümde, “anne bunu alalım” diyemezdim. Tek yapabileceğim “anne bu bebek - bu kitap, bu oyuncak, bu şey, her neyse güzel demekti. Annem de o bebeği - o şeyi - beğendiğimi öğrenip,

Uygun zamanda bana alıp getirirdi. Böylece ben istediğime kavuşurdum ve annem de sokakta “onu alalım” “bunu alalım” diye tutturan bir çocukla uğraşmak zorunda kalmazdı. İşte hayatıma yön veren öğreti: “Sen beğendiğin oyuncağı söyle, uygun zamanda biz sana alırız!” Sadece “bu bebek güzel”.

Kesinlikle bunu istiyorum bunu al falan yok BU BEBEK GÜZEL İşte 40 yaşımdan sonra, bu anılarımı hatırladığımda, ben istediklerime nasıl “istemeyerek” sahip olduğumu da anlamış oldum. “ Bu bebek güzel Bu ev ne güzel Bu adam ne hoş Spor araba mavi gözlü çocuk...

Karayiplerde tatil... 28 beden bluejean...” İşte evren de demek ki, annem gibi, bunları not alıyormuş. Bu bebek güzel”e dönersek, orada ince bir detay var; beğenimi belirttikten sonra, ben gerçekten de o bebeği unutuyordum. Oraya takılıp, tekrar tekrar, “ne oldu bebeğe, ne zaman alacaksın, almayacak mısın” falan demiyordum.

Evrenle ilgili durumda da aynen böyle olduğunu gördüm. “Bu ev güzel” dediyseniz, yani zihninizde o evin güzel olduğu hissine yer verdiyseniz, “hani benim olacaktı”, “ne zaman olacak”, “yok yok olmuyor, vazgeçeyim bari” falan demek yok. Şöyle bir hikaye vardır.

Adam bir çuval altın ister. Evren - Tanrı da diyebilirsiniz, o büyük güç - de not eder. “Bir çuval altın istedi” diye. Evren o dakikadan itibaren kendi yöntemleriyle, uygun ortamı, fırsatı yaratmak için işe koyulmuştur. Ama bu zaman alır.

Bir müddet sonra adam altın maltın geleceği yok der evren veya Tanrı da yazdığı notun üzerine bir çizik atar ve yeni bir not düşer vazgeçti siz vazgeçmeyin zırt pırt tekrarlayıp, müdahale etmeyin sadece gönülden sevgi duyun, beğendiğinizi belirtin ve bekleyin söze bile gerek yok hissetmek yeterli

Dilediğiniz Şeylere Dikkat Edin Gerçekleşir
Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski

EDHO Şu Yalan Dünya

Bahar Candan Dondurma Gibisin

La Casa De Papel Çav Bella

Vis A Vis Doruklara Sevdalandim

Tülay Maciran Melek Yüzlüm

Şemmame--HD--

Büşra Pekin Meyrik

Ertuğrul Polat Koşacaksın