Komik Fıkralar

Komik Fıkralar Ha Bu Adam Kimdur


Komik Fıkralar Ha Bu Adam Kimdur?
Temel büyük bir yük gemisinde kaptandır ve sürekli okyanuslarda dolaşır. Bir gün Trabzon'a yolu düşmüş, köyüne gelmiş, köy kahvesinde can arkadaşı Dursun'u görmüş ve Dursun'a; -Ula Tursun gel getureyim seni gemilan uzak denizlere!" demiş Dursun kabul etmeye yanaşmamış ama nihayetinde zor da olsa ikna etmiş. Yola çıkmışlar. Büyük okyanusun ortalarına gelmişler.

Dursun bide ne görsün küçücük bir adanın kenarında, saçı sakalı uzun sefil durumda yaşlı bir adam el kol sallayarak gemiye doğru bağırıyor dursun temel'e sormuş ula temel ha bu adamda kimdur la ne bileyim otuz senedur haburdan gelur giderum, o adam bana hep oyle el sallar delimidur nedur anlamadum ki.
Temel ile Dursun Fıkrası

Temel ile Dursun borç para yüzünden mahkemelik olmuşlar. Hakim Temele sormuş oğlum, nedir konu anlat bakalım haçum pey ben ha bu Tursuna geçen sene 100 lira verdum penim paramu bi türlü vermez da Hakim Dursuna dönmüş

Siz ne diyorsunuz bu iddiaya?" -Kim? Ha o adammu bağa para vermuş? Valla pen oni tanımayrum bile, Haçum bey." Bunu duyan Temel iyice şaşırmıştır. Dursuna dönerek: -"Tursun, ha sen şimdu peni tanımaymusun?" Dursun: -"I-ıh," Temel: -"Haçan, sen peni tanımaysan pen seni hiç tanumayrum da
temel dursun uç çift çizmem var
Temel, Dursun'un evi önünde bağırmaktadır: -"Ula Tursun evde misun?" Dursun: -"Evde değülum da!" Temel: -"Ula Tursun kapida bir çift çizme var!" Dursun: -"Olabilür benim uç çift çizmem var
Nasreddin Hoca Fıkraları
Timur'un defterdarları hesapta bir yanlışlık yapar. Bunun üzerine Timur çok kızar ve o defterdara kağıtları yedirir, işten de kovar. Yerine Nasreddin Hoca'yı alır. Nasreddin Hoca, hesapları yufka üzerine yapmaya başlar. Timur, durumu görünce haliyle sebebini sorar. Cevap da tam Hoca'dan beklenildiği gibidir Yemesi kolay olsun diye Hünkarım!
Temelin Son Arzusu

 İdama mahkum olan temel e son arzusunu sormuşlar Penu oğlumin yanuna gömun demiş ama oğlun yaşıyor olsun pen beklerum.
Küçük Çocuk Fıkrası

Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu. Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi: "Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana
Temel Karne Fıkrası

Temel'in karnesindeki zayıfları gören annesi sinirli sinirli temel'e bağırır ha bu nedur? geçen yıl sinif birincisudun, bu yıl sonuncu olmişsun temel gayet sakin cevaplar: Anacuğum geçen yıl sen çok sevinmiştun bırak bu yıl da başka analar sevinsun da!
Temel Öğretmen Fıkrası


Saatler-ileri Öğretmeni Temel'e sordu: -Söyle bakalım Temel... Amerika'da saatler Avrupa'ya göre neden 5 saat geridir? Temel cevabı bilmese de yine hazır cevaplılığını konuşturur: -Amerika daha geç keşfedildi da ondan öğretmenum.


Annesi yeni uyanan Temel'i her zamanki gibi uyardı. -Günaydın uşağum, sofraya oturmadan önce yüzünü yıkıyacasun. Temel boş boş annesinin yüzüne baktı... -Ne oldi niye bakaysun? -Anacuğum biraz önce rüyada suya düştum. Yüzümi yıkamasam olmaz mi?

Misafir, küçük kıza sordu büyüyüp annen kadar olunca ne yapacaksın bakalım rejim yapacağım teyze.
Temel Fil Fıkrası

Misafirlere Temel'in akıllandığını kanıtlamak isteyen babası: -Uşağum Temel, hadi emicelerine büyük bi laf et da, senin ne kadar büyuduğuni görsunlar. Küçük Temel tek kelimeyle cevap vermiş: -Fil.

Temel sınavdan çıkan oğluna sordu: -Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi? Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: -Yok babacuğum, sorular kolaydi ama cevaplari çok zor idi.

İki arkadaş hayvanlar hakkında konuşuyorlardı: Biri diğerine sordu: -Sırtında kamburu olan hayvana ne denir? -Bunu herkes bilir deve tabi ki. -Tamam peki ya iki kamburu olana ne denir? Arkadaşı bilmiş bir edayla cevaplar: -Hecin devesi...
Arkadaşı şaşırır ve soruyu biraz daha zorlaştırır. -Peki bunu bil o zaman, üç kamburu olana? -Ona da kamburu çıkmış hecin devesi derler.
Nasreddin Hoca Farzdır Fıkrası

Nasreddin Hoca'nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. Üçü de birbirinden obur şeylermiş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırıvermişler.

Bu sırada odaya Hoca'nın oğlu girmiş. Mollalar Hoca'yı memnun etmek için aman ne güzel çocuk... adı ne bunun? diye sormuşlar Adı Farzdır, demiş. Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık. Hoca hemen taşı gediğine koymuş: -Yahu, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?

Yavru kutup ayısı babasının yanına gelip sormuş "Baba ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Elbette yavrum nereden çıkardın bunu?" "Allah Allah?!.." deyip gitmiş yavru ayı. Bu sefer annesinin yanına gitmiş ve sormuş, "Anne ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Tabii evladım kutup ayısısın." Yine

Allah Allah?!.." deyip, yeniden babasının yanına gitmiş yavru ayı. Bir daha sormuş "Yaa baba Allah aşkına doğru söyle bak beni evlatlık falan almadınız degil mi? Yani ben sizin öz oğlunuzum." Baba dayanamamış artık "Oğlum dedim ya sana bizim oğlumuzsun diye, hem sen neden ikide bir soruyorsun ki bunu?" Yavru ayı: "Yav donuyorum baba, donuyorum...
durum vahim doktor 

Durum Vahim doktor Adam doktorun karşısına oturdu. - Durum çok vahim doktor bey, bir dakika önce olan her şeyi unutuveriyorum. - Peki niçin hatırlamaya çalışmıyorsun? - Neyi?

Adamın biri yolda gidiyormuş ensesine şöyle okkalı cinsinden bir tokat yemiş, arkasına dönüp bakmış iri yarı bir adam. -Ne oldu ya? Neden bana vurdunuz? demiş. Adam da: -Seni bir arkadaşıma benzettim pardon kardeşim, demiş. -Ama bu kadarda sert vurulmaz ki canım, demiş. Adam da: -Sanane be adam arkadaşım değil mi? istediğim gibi vururum, demiş.

İki adam ışıklarda karşılaşmış. Birisi çok şişman diğeri de çok zayıfmış. Şişman adam zayıfa dönerek: -Seni görende kıtlık var sanır, demiş. Zayıf adam da: -Seni gören de kıtlığın sebebini anlar, demiş.

Doktor hastalarından birini aramış. Telefonda aralarında şöyle bir diyalog geçmiş: –Sana bir kötü bir de çok kötü haberim var. Önce hangisini söylememi istersin demiş. – İlk önce kötü haberi söyleyin.. – Tahlilleriniz sonucunda maalesef sadece yirmi dört saat ömrünüz kaldı... – Bu kötü haberse bundan daha kötü ne olabilir ki?! – Dünden beri size ulaşmaya çalışıyorum, telefonunuz kapalıydı.
prensibimdir ilk hatayı her zaman affederim

Kayserili bir genç yeni işe başlamış. 1 aylık çalışma sürecinin sonunda ilk maaşını almak için bankamatiğe gittiğinde anlaştıkları maaşın 300 TL üzerinde bir ücret yatırıldığını görmüş. Hiç sesini çıkartmadan, sevinerek maaşı çekmiş.

Aradan bir ay daha geçmiş. Tekrar maaşını çekmeye gitmiş, bakmış bu seferde 150 TL eksik yatmış. Hemen muhasebeye gidip itiraz etmiş. “Neden maaşım eksik yattı” diye. Bunun üzerine muhasebeci Neden geçen ay 300 TL fazla para yatırdığımızda itiraz etmediniz de, şimdi eksik yatınca itiraz ediyorsunuz” demiş. Adam sakince cevap vermiş: Prensibimdir ilk hatayı her zaman affederim.

Temel'le Dursun konuşuyorlardı. Dursun Temel'in başındaki şişliği görünce merak edip sordu: -Temel o başindaki şişluk nedur? -Fadime kafama domates atti... -Uyy domates kafa mi şişirur ula? -Konservesi şişiriyi uşağum.

Babası küçük Temel'e sorar: -Sınıfta kaçincusun bakalum? -Yirmincuyum baba. -Geçen on beşinci diyudun? -Sınıfa beş yeni oğrenci geldi baba.
kayserili iki arkadaş

Kayserili iki arkadaş aralarında konuşurken, biri diğerine karısından dert yandı: -Yahu bizim hanım çok müsrif. Para yetişmiyor. İnanmazsın pazartesi 100 lira istedi. Salı 200 lira, çarşamba 400, dün de 700 lira... -Acıdım sana vallahi, nereye harcıyormuş bu parayı? -Ne bileyim ben, verdiğim yok ki.

Akıl hastanesine ziyarete giden adam bahçede güzel havanın tadını çıkaran birine: - Saatiniz kaç? diye sordu. Adam hemen içeri gidip, kağıt, pergel, gönye, kalem ve cetvel getirdi. Büyük bir titizlik ile gölgeyi ölçüp biçip hesaplar yaptıktan sonra: - Saat tam dördü beş geçiyor, dedi. Ziyaretçi: - Muazzam! Sizi tebrik ederim ama güneşsiz bir havada gölgeyi ölçemezsiniz, o zaman ne yaparsınız? - O zaman da saatime bakarım, dedi.

Temel Dursun'u hasta görünce neyin var diye sordu. Dursun nezle olduğunu söyleyince Temel: Geçenlerda benum kuşum da nezle oldi Kuş nasi nezle oluyi da Kafesun kapisini açik unutmişum da.
afacan çocuk

Durmadan afacanlık yapan oğlunu yanına çağıran babası: -Oğlum biraz akıllı olsana. Sen şımardıkça benim saçlarım aklaşıyor. Bari bana acı da uslu dur, demiş. Çocuk bilgiç bilgiç: -Babacığım, demek ki siz dedeme hiç acımamışsınız, baksana saçları bembeyaz.

Öğretmen, telefonla konuşuyordu: -Demek Ali hasta oldu, okula gelmeyecek... -Evet gelmeyecek. -Peki, ben kiminle konuşuyorum? -Babamla!

Beyim, merhamet edin, birkaç kuruş sadaka verin... -Yok. -Allah rızası için... -Yok dedik ya! -On kuruş da olsa yok mu? -Beş para bile yok! -Öyleyse sıkış şuraya da beraber dilenelim!

Temel, yazılı kağıtlarını o kadar küçük yazıyordu ki okumak mümkün olmuyordu. Bir gün öğretmen iyice merak edip sordu: -Oğlum neden yazıları hem küçük hem de sık yazıyorsun? -Yanlişlarum görünmesun diye öğretmenum.
burada balık tutmak yasak

Bizim büyük oğlanın maşallahı var, dedi. Yazdıklarını binlerce kişi okuyor. Diğeri merak etti: -Ne işle meşgul sizin çocuk?

Görevli memur, göl kıyısında balık tutan bir deliye yanaştı: -Kusura bakma kardeşim ama... Burada balık tutmak yasak! -Biliyorum. -Biliyorsun madem.. -Ben balık tutmuyorum ki. -Balık tutmuyor musun? Ya o elindeki ne? -Bu mu? Kamış.. -Kamışın ucundaki? -Kıl. -Kılın ucundaki? -Solucan. -Balık tutmuyor da ne yapıyorsun öyleyse? -Ne yapacağım; solucan kardeşe yüzme öğretiyorum. :)

İşten dönen babasına der ki: -Sorma baba. Bugün doktora gittim. Beni muayene ettikten sonra ne dedi biliyor musun? Bir ay deniz kıyısında tatil yapmam gerekiyormuş. Nereye gidelim dersin? -Başka bir doktora evladım!

Öğretmen sınıfta ders anlatırken çocuklara sormuş: -Anneniz sizi çarşıya yolladı, bir kilo patates iki kilo domates, bir paket tuz, yardım kilo da beyaz peynir al, dedi. Patatesin, domatesin, tuzun peynirin fiyatlarını biliyorsunuz, daha önceki derste bu üniteyi işlemiştik. Şimdi hesaplayın bakalım, bakkala ne kadar vermemiz gerekiyor?

Bütün talebeler oturmuş hesabını yapmış, toplamış, defterlerine bir güzel yazmışlar. Ama çocuğun biri hiçbir şey yazmadan öyle oturuyormuş, öğretmen merak etmiş: -Oğlum sen niye yazmıyorsun? -Lüzum yok öğretmenim.. -O ne biçim laf! Ne demek lüzum yok! Çocuk gülümsemiş: -Öğretmenim benim babam bakkaldır, biz böyle şeylere para vermeyiz. :)
adamın biri bir rüya görmüş

Adamın biri bir rüya görmüş sonra rüya tabircisine gitmiş başlamış anlatmaya; -Ya hocam ben bi rüya gördüm sorma gitsin. Önce bi ağaç gördüm ağaç mı desem, çınar mı desem, meşe mi desem... Bi yeşillik gördüm yeşillik mi desem, çayır mı desem , çimen mi desem... Sonra bi su gördüm ırmak mı desem, nehir mi desem, okyanus mu desem... Adamın herşeyi 3 defa tekrarlayarak anlatmasına sinirlenen tabirci bi hışımla; -Allah senin belanı verecek bugün mü desem, yarın mı desem, öbür gün mü desem

Temel futbola merak salar ve futbolcu olur. Bir gün maçta teknik direktör ilk yarı sonrası soyunma odasındaki Temel in yanına gidip sorar; -"Neden bizim kaleye gol attın. Olum adam kendi takımının kalesine gol atar mı?" Temel hiç duraksamadan cevap verir; -"Ne yapayum da. Karşı takımın kalesine öyle çok benziy du ki, bizim kale."

Beden eğitimi dersinde öğretmen, öğrencilerine kürek çekme alıştırmalarını yaptırıyordu. Bir ara öğretmen, Küçük Temel'in olduğu yerde kıpırdamandan durduğunu gördü. -"Sen neden kürek çekmiyorsun? "diye sordu. Temel: - "Ben tümendeyum öğretmenum!"
temel'in karısı vefat etmiş

Temel'in karısı vefat etmiş. Cenaze namazı kılınmış, cemaat tabutu sırtlamış tam camiiden cenazeyi çıkartacaklar, tabut camiinin kapısına çarpmış. Tabuttan bir inilti duyulmuş. Hemen açmışlar tabutu. Öldü sanılan kadın yaşıyormuş. Hemen hastaneye götürmüşler ve kadın 10 sene daha yaşamış. 10 sene sonra kadın ölmüş. Yine aynı camiide cenaze namazı kılınmış. Tam tabutu camiinin kapısından çıkartacaklar, birden Temel'in sesi duyulmuş: - Uşaklar gözünüzü seviyim şu kapiya tikkat edun da!

İş adamı Temel bir gün smokiniyle bir partiye gitmiş, kapıda no smoking yazıyormuş hemen smokinini çıkarmaya başlamış. Hanımı: -"Ula niçin çıkariysin?" -''Paksana kari smokinle cirilmez yazayi!''

Japonlar ile Türkler arasında temel bir düşünce tarzı farklılığı vardır. Şöyle özetleyebiliriz; Japonlar: Biri yapabiliyorsa, ben de yapabilirim. Hiç kimse yapamıyorsa, ben yapmalıyım. Türkler: Biri yapabiliyorsa ben neden yapayım? Hiç kimse yapamıyorsa, ben nasıl yapayım? :)
Temel bukalemun

Temel'e içinde "bukalemun" kelimesi geçen bir cümle kur demişler. Temel de "Ha bu kalemun burda ne işi vardur." demiş.

İki Trakyalı bulmaca çözüyormuş. Birisi sormuş: -Dört arfli bir hayvan ne? -Orozdur be ya. -Dur yazmayalım indi de olabilir :)

Coğrafya dersinde öğretmen sordu: -İstanbul'dan gemiye bindiniz, Antalya'ya gidiyorsunuz. Hangi kıyı şehirlerinden geçersiniz? Dursun da saymaya başladı: -İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Ayvaluk, İzmir... İzmir... Dursun İzmir'den ötesini bilmediği için sustu. Öğretmen haliyle sorar: -Evet, çocuğum niye sustun? Arkadan Temel atılır. -Gemi, İzmir'de batti öğretmenum.

Yaşlı teyze ineceği yeri geçen şoföre, "Beni mübarek bir yerde indur uşağum" der. Şoförde: "Teyze camiyi geçtuk mezar var ora olur mi
Fransız Kadın

Kıyafet denerken, Fransız kadın; "Bir beden küçüğü var mı?" İngiliz kadın; "Bir beden büyüğü var mı?" Alman kadın; "Tam benim bedenim." Türk kadın; "Bunun kalıbı dar." :)

Bektaşi yoksulluktan bıkmış, ellerini açıp dua etmiş allah’ım, şu canımı al da kurtar beni bu sefil dünyadan o sırada yanından geçtiği binanın duvarları yıkılmış bektaşi canını zor kurtarmış, ellerini havaya kaldırmış Allah’ım kırk yıldan beri 'bana biraz dünyalık ver diye sana dua ettim beni dinlemedin şimdi hemen Azrail'i mi gönderdin..
Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski

EDHO Şu Yalan Dünya

Bahar Candan Dondurma Gibisin

La Casa De Papel Çav Bella

Vis A Vis Doruklara Sevdalandim

Tülay Maciran Melek Yüzlüm

Şemmame--HD--

Büşra Pekin Meyrik

Ertuğrul Polat Koşacaksın